Çerez Örnek
canlı destek

Oturumlar ve Özetler

 

1. OTURUM: KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’DE EKSTREM (AŞIRI) İKLİM OLAYLARI VE AFETLERİ

 

Türkiye’nin Hortum Klimatolojisi ve 11 Şubat 2021 İzmir-Çeşme Hortumu Afetinin Sinoptik Meteorolojik Çözümlemesi

Murat Türkeş

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, Türkiye

Hortumlar gökgürültülü fırtınaların (oraj) ürünüdür. Hortumlar asıl olarak süper hücre fırtınaları gibi şiddetli orajlardan kaynaklanmakla birlikte, özellikle sağanak ya da oraj çizgileri ve soğuk cephe orajları gibi öteki gökgürültülü fırtınalarda da oluşabilmektedir. Hortumlar, dönen halat biçimli bir hortuma, büyük ve şiddetli bir oraj bulutunun (ör. süper hücre orajının) tabanından sarkan bir filin hortumuna ya da yoğun siyah bulut sütunlarına benzeyebilir. Başlangıçta bulut hortumu, döngüsü yeryüzüne ulaşmamış olan tornadodur. Tornado, dönen bulut uzantısı yeryüzüne ulaştığında ise gerçek hortum olarak adlandırılır. Hızla ısınmakta olan Akdeniz Havzası’nda ve Türkiye’de hortum olaylarının oluşma sıklığı ve alansal dağılışı giderek artmaktadır. Şiddetli Hava Avrupa Merkezi’nin tüm Akdeniz ve Avrupa ülkeleri için topladığı ve doğrulamasını yaptığı hortum olayları verilerine göre, geçen yaklaşık son 10 yıllık dönemde gözlenen hortum sayısı, ondan önceki 10 yıllık dönemde gerçekleşen hortum olayı sayılarından daha fazladır. Başka bir deyişle, son 10 yıllık dönemde hortum olaylarının sıklığında önceki yıllara göre belirgin bir artış söz konusudur.

Bu çalışmada, 11 Şubat 2021 gecesi saat 21:30 dolayında İzmir’in Çeşme ilçesinde etkili olan şiddetli gökgürültülü fırtınanın ve yarattığı afetin sonuçlarına göre F3 (şiddetli hortum), belki de F4 (yıkıcı hortum) kategorisine giren hortum olayının sinoptik meteorolojik ve atmosferik nedenleri incelendi.

 

Türkiye’deki Kuraklık Olaylarının Geniş Ölçekli Nem Akısı ve Hava Kütlesi Frekansındaki Değişimler Açısından Analizi

Sinan Şahin1 Murat Türkeş2

1 Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği, Çorlu-Tekirdağ, Türkiye

2 Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Akdeniz Havzası ve Türkiye için yapılan iklim model kestirimi çalışmaları, günümüz iklim koşullarında su kaynakları, tarım ve gıda güvenliği, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik açısından ciddi bir sorun oluşturan tarımsal, hidrolojik ve ekolojik kuraklık olaylarının, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak gelecekte, önümüzdeki birkaç on yıl içinde daha sık ve daha şiddetli oluşabileceğini göstermektedir. Bu çalışmada, Akdeniz ikliminin yaz kuraklığı ile birleşen orta ve şiddetli kuraklık olarak sınıflandırılabilecek uzun süreli kuraklık olayları (2007-2008, 2013-2014 ve 2020-2021) geniş ölçekli nem akısı, hava kütlesi ve frekansı açısından incelenmiştir.  Hesaplanan birleşik nem akısı ve konverjans/diverjans anomali desenlerine göre, Kuzey Atlantik Salınımı’ndaki (NAO) değişmeleri denetleyen İzlanda ve Azorlar bölgelerindeki sırasıyla yarı kararlı ve dinamik subtropikal ve orta enlem antisiklon ve siklonunun kuzey, kuzey-batı ve güneye doğru yer değiştirmesinin Türkiye’de kurak koşullara neden olduğu görülmüştür. Hava kütlesi ve frekans çözümlerine göreyse, kuzeye doğru ilerleyen İntertropikal Konverjans Kuşağı (ITCZ) ile ilişkili termik kökenli sığ güney Asya muson alçağının batı ve kuzey batıya doğru genişlemesi yazın beliren sıcak ve kurak koşulların oluşumunu yakından denetlemektedir.

 

MENA Bölgesi (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) Aşırı Hava Olaylarının Gelecek Model Projeksiyonları

Tuğba Öztürk

Fizik Bölümü, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Işık Üniversitesi, 34980 İstanbul, Türkiye

Bu çalışmada, İklim Değişikliği Tespit ve İndeksleri Uzman Ekibi (ETCCDI) tarafından tanımlanan ekstrem iklim indekslerinin gelecekteki değişimini öngören model projeksiyonları Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi için değerlendirildi. Minimum ve maksimum sıcaklık ve yağış değişkenlerinin günlük ortalamaları kullanılarak hesaplanan iklim indekslerinin 1971–2000 referans dönemine göre yüzyılın sonunda öngörülen değişiklikleri, HadGEM2-ES ve MPI-ESM-MR küresel iklim modellerinin RCP4.5 ve RCP8.5 senaryo çıktılarıyla koşulan RegCM bölgesel iklim modeli benzetimleri kullanılarak değerlendirildi. Akdeniz Havzasını da içine alan MENA bölgesinde model sonuçları yüzyılın sonunda sıcaklık ve yağış temelli ekstrem indislerin şiddetinde artan ışınımsal zorlama ile bir artış gözleneceğini öngörmektedir. Özellikle, günün en düşük sıcaklıklarındaki artış, Akdeniz Havzası'nın kuzey kesiminde ve tropik bölgelerde daha belirgindir. Yüzyılın sonuna doğru tüm bölgede sıcak gecelerin yüzdesindeki ve sıcak dönem sürelerindeki yüksek artışla birlikte soğuk ekstremlerin azalacağı ve aynı kalacağı öngörülmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, yüzyılın sonunda toplam yağışlı gün yağışlarında azalma ve kurak dönemlerde artış beklenmektedir.

 

Türkiye’de Mayıs 2020 Tarihinde Yüksek Hava Sıcaklıklarında Yeni Rekorlar Kıran Sıcak Hava Dalgasının Klimatolojik ve Sinoptik Meteorolojik Değerlendirmesi

Ecmel Erlat1, Murat Türkeş2, Hakan Güler3

1,3Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, Türkiye

Çalışmada Türkiye’yi 2020 yılının Mayıs ayında etkileyen sıcak hava dalgası, klimatolojik ve sinoptik meteorolojik açıdan değerlendirilmiştir. Türkiye’de 96 istasyondan elde edilen ortalama zaman serilerine göre, 1950'den bu yana Mayıs ayında ölçülen en yüksek gündüz (TXx) ve en yüksek gece (TNx) hava sıcaklıkları, sıcak hava dalgalarının sayısı, frekansı ve şiddeti artma eğilimi göstermiştir. Türkiye’de Mayıs ayında ölçülen gündüz (gece) yüksek sıcaklık rekorlarının % 52’si (% 46.9) son on yılda kaydedilmiştir. Son 71 yılda Mayıs ayında en yüksek gündüz ve en yüksek gece hava sıcaklıkları 15-21 Mayıs 2020 tarihleri arasında ölçülmüş, daha çok Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde yer alan istasyonlar olmak üzere, gündüz (gece) en yüksek hava sıcaklıklarına ait 32 (23) istasyonda rekor yüksek sıcaklıklar kaydedilmiştir.

Türkiye’de çok sıcak geçen 10-22 Mayıs 2020 dönemine ilişkin NCEP/NCAR yeniden çözümleme verilerinden yararlanarak hazırladığımız yüzey ve yüksek atmosfer birleşik anomali haritaları, bu dönemde genel olarak Yunanistan, Ege Denizi, Balkanlar’da ve Türkiye’nin kabaca batı yarısının üstünde bloklanmaya uğrayan dinamik kökenli bir yüksek basıncın antisiklonik anomali sirkülasyonu merkezinin ve onunla bağlantılı bir sübsidansın egemen olduğunu gösterir. Bu bölgedeki hava sıcaklıkları, normallerine göre 250 hPa standart basınç düzeyinde 2-3 °C, 500 hPa’da 3-4 °C, 850 hPa’da 6-8 °C ve yüzeyde 4-6 °C gibi yüksek pozitif anomali değerleri göstermiştir. Bu dönemde Türkiye’nin ve Doğu Akdeniz Havzası’nın büyük bölümünde yüksek hava sıcaklıklarının bir fonksiyonu olarak bağıl nem değerleri de normallerine göre % 10-20 dolayında daha düşüktür.   

Son on yıldır sıcak hava dalgalarının özelliklerinde gözlemlenen değişiklikler dikkate alındığında, gelecek dönemlerde Türkiye’de Mayıs 2020 yılında olduğu gibi, daha erken tarihlerde şiddetli sıcak hava dalgalarının etkilemesinin artan bir olasılık olduğunu görmekteyiz.

 

2. OTURUM: KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’DE DOĞAL EKOSİSTEMLER VE TARIMA ETKİLERİ

 

İklim Değişikliği ve Doğa Etkileşimi

Doğanay Tolunay

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Başta sıcaklık olmak üzere birçok meteorolojik parametre canlıları doğrudan etkilemektedir. Sıcaklıklar bitkilerin büyüme döneminin başlaması, fotosentez ve solunumu, çimlenme, tozlaşma hayvanların ise üreme, göç, hibernasyon, kuluçka süreleri gibi birçok metabolizma faaliyetini yönlendirmektedir. Hatta cinsiyeti sıcaklığa bağlı Caretta caretta gibi türlerde yuva sıcaklıkları yumurtada çıkan bireylerin cinsiyetini dahi belirlemektedir. Ek olarak canlılar arasındaki rekabet, besin zinciri süreçler de sıcaklıklarla yakından ilgilidir. Kısaca, iklim değişikliğine bağlı olarak giderek şiddetlenen etkileri kendini kuraklık, sel, taşkın, heyelan, sıcak hava dalgaları, fırtına ve hortum, dolu, orman yangınları gibi afetlerin süre, sıklık ve şiddetinde artışlar canlıların genetik çeşitliliğinin daralmasına, türlerin yok olma riskiyle karşılaşmasına ve göçlere zorlanmasına, sulak alanların kurumasına, kıyıların sular altında kalmasına ve özetle ekosistemlerin tahrip olmasına yol açmaktadır. Ekosistemler tahribatla karbon yutak alanı özellikleri kaybetmekte ve atmosferden alınan CO2 miktarı da azalmakta, böylece küresel ısınma süreci artarak devam etmektedir. Sıcaklık artışlarının 2 °C’nin altında tutulmak istenmesinin de temel nedeni, başta tundralardaki donmuş topraklar ve sulak alanların ısınmayla birlikte sera gazı salım kaynağı haline gelecek olması ve bu noktadan sonra ısınma sürecinin geri döndürülemez noktayı aşacağı endişesidir.

 

İklim Değişikliğinin Gıda Güvenliği ve Tarım Üzerine Etkileri

Günay Erpul

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Ankara, Türkiye

Günümüz tarımsal üretim dinamikleri iklim değişikliği etkilerinden oldukça mustariptir; aynı zamanda, yoğun bir şekilde yönetilen tarım, iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının da başlıca kaynakları arasındadır. Bu karmaşık etkileşim gıda güvenliğine ilişkin tahminlerde iki farklı konuyu gündeme getirmektedir: (1) ortalama iklim göstergelerindeki uzun vadeli değişimler, özel ürünlerin yetiştirileceği en uygun bölgelerin belirlenmesini kolaylaştırmaktadır, (2) aşırı hava olaylarındaki artış ve yağış veya sıcaklık değişikliklerinden ötürü meydana gelen bitki ve çiftlik hayvanları hastalıkları ve haşere saldırıları gibi tehditler gıda güvenliğini azaltmaktadır. 3-4°C veya daha yüksek yerel ortalama sıcaklık artışlarına yol açan yüksek düzeyde ısınma senaryoları altında, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), mevcut tarım sistemlerinin üretkenliği üzerinde büyük olumsuz etkilerin ve küresel gıda üretimi ve güvenliği için önemli risklerin oluşabileceği sonucuna varmaktadır. Yarı-kurak ve kurak bölgelerde iklim değişikliğine uyum kapasitesinin zorluğunun ötesinde, kırsal ekonominin bozulması ile arazi terkleri ve kırdan göç oranları göz önüne alındığında, olumlu etkilerden daha çok olumsuz etkilerin görüleceği öngörülmektedir.

 

Türkiye’nin Fındık ve Üzüm Üretiminde İklim Değişikliğine Bağlı Yakın-Orta Vade İklimsel Uygunluk Değerlendirmesi

Nazan An

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, Türkiye

İklim değişikliğine bağlı aşırı hava olayları tarımsal üretimi ve verimliliği önemli ölçüde etkileyerek gıda kalitesini düşürebilir, gıdaya erişimi etkileyebilir ve gıda fiyatlarını yükseltebilir. İklim değişikliğinden en fazla etkilenebilecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda tarımsal üretim ve tarımsal verimlilik sıcaklık artışları ve yağıştaki azalmalarla, dahası aşırı hava olaylarının sıklık, şiddet, süre ve alansal artışına bağlı risk altındadır. Bu durum, bir Akdeniz Havzası ülkesi olan Türkiye'de yetiştirilen ve dünyada önemli pay sahibi olduğumuz ticari ürünlere yönelik bitkisel üretim değeri ve ihracat geliri açısından risk oluşturmaktadır. Bu nedenle bu çalışma, ülkede ticari değeri yüksek iki ürün olan fındık ve üzümün yetiştiği sırasıyla 88 ve 96 lokasyonda 2021-2050 yakın-orta vadede iklim koşullarının nasıl değişeceğini incelemiştir. Buna göre fındık ve üzüm için iklimsel uygunluk indisi hesaplanmış ve iklimsel uygunluk koşulları 5 aralığa  göre sınıflandırılmıştır. Sonuçlar, iklim değişikliğinin gelecekte fındık ve üzüm yetişen lokasyonlarda verimliliği olumsuz yönde etkileyebilecek iklimsel uygunluk koşullarında önemli azalmalar olabileceğine işaret etmektedir. 

 

Kuraklık ve Tuz Gölündeki Sonuçları (1985-2021)

Fulya Aydın-Kandemir1, Ecmel Erlat2

1Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü, İzmir, Türkiye

1Hidropolitik Akademi, Kavaklıdere, Ankara, Türkiye

2Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Bu çalışmada, son 37 yılda (1985–2021), Tuz Gölü'nün yüzeyindeki (su, balçık ve tuz ile kaplı alanlar) değişiklikler uzaktan algılama teknikleri ile analiz edilmiş ve göl yüzeyindeki değişikliklerin kuraklık koşullarıyla ilişkisi ve çeşitli antropojenik faktörlerin göl ve çevresi üzerindeki etkisi (sığ yeraltı suyu kuraklık indikatörü, genel su stresi ve tarımın yarattığı su stresi vb.) araştırılmıştır. Sonuçlar 1985-2000 yılları arasında gölde suyla kaplı alanların, 1992 ve 1994 yılları hariç, gölün toplam alanının %20’sinin üzerinde olduğunu, ancak 2000’li yılların başından itibaren yükselen sıcaklıklar ve azalan yağışlar sonucu göl yüzeyinde suyla kaplı alanlar çarpıcı şekilde azaldığını ortaya koymaktadır. 2001-2021 döneminde su ile kaplı yüzey, 2009, 2011 ve 2015 yılları hariç, gölün toplam alanının % 20'sinin altına düşmüş, 2008, 2013, 2016 ve 2018 yıllarının Ağustos ayında göl tamamen kurumuştur. Göl yüzeyinde gözlenen değişim ile bölgedeki ilkbahar kuraklıkları arasında yüksek bir korelasyon vardır. Standardize Yağış-Evapotransprasyon İndisi’ne göre son 20 yılda, bölgenin yarı kurak koşullardan kurak koşullara kaydığı, 1999 yılı öncesi şiddetli ve aşırı kurak bir ilkbahar mevsimi gözlenmezken, 1999 sonrası şiddetli kurak ilkbaharların oluşma olasılığı % 17.4’e, aşırı kurak olanların oranı ise % 8.7’ye yükseldiği görülmüştür. Tuz gölü ve çevresinde 1951 yılından bu yana gözlenen aşırı kurak (SPIE değeri -2 ve altı) 2001 ve 2021 ilkbahar mevsimleri olmak üzere 1999 yılı sonrasına aittir.

 

İklim Değişikliğinin Kızılçamların Büyümesine Etkisi:  Yamanlar Dağı (İzmir) Örneği

Nami Yurtseven, Mehmet Doğan

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

İklim özellikleri ekosistemlerin oluşumunu, evrimini ve dağılışını kontrol eden en önemli çevresel etmenlerden birisidir. Bununla birlikte, geçmişten günümüze iklim özellikleri aynı kalmamış sürekli değişmiştir. Özellikle sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan insan kaynaklı iklim değişikliği, ekosistemler üzerinde önemli etkilere neden olmuştur. Bu tür etkileri, ağaçların yıllık halkalarından dendroklimatolojik yöntemlerle belirlemek mümkündür. Bu çalışmada, özellikle 20. yüzyılın ortasından itibaren etkileri daha belirgin olarak hissedilen insan kaynaklı iklim değişikliğinin, (1) Yamanlar Dağı’nda (İzmir) bölgenin klimaks bir türü olan kızılçamların (Pinus brutia) yıllık halka gelişimi üzerindeki etkisi ve (2) bu ağaç türünün iklim değişikliğine olan tepkisi araştırılmıştır. Bu amaçla Yamanlar Dağı’nda iki yöreden (KRG: Karagöl Mevkii, KUL: Yangın Gözetleme Kulesi Mevkii) yıllık halka kronolojileri oluşturulmuş, 182 ve 167 yıl uzunluğundaki bu yöre kronolojileri kullanılarak dendroklimatolojik analizler yapılmıştır. Analizler sonucunda, her iki yörede de 1960’lı yılların ortasından itibaren hızla artan sıcaklıkların (özellikle yaz sıcaklıklarının) kızılçamların yıllık halka gelişimini olumsuz yönde etkilediği ve bu etkinin zaman içinde daha da belirgin ve anlamlı hale geldiği belirlenmiştir. Her iki yörede de başlangıçta (1930-1960 dönemi) yaz başı ve sonbahar başındaki yüksek sıcaklıklar kızılçamların yıllık halka gelişimini olumlu etkilerken, daha sonraki dönemde iklim değişimine bağlı olarak sıcaklıklarda meydana gelen artış yıllık halka gelişimini sınırlandırmaya başlamıştır. Bununla birlikte KRG yöresinde başlangıçta kış aylarındaki minimum sıcaklıklar ile yıllık halka arasında negatif ilişki varken, sonraki dönemde anlamlı pozitif ilişki bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle kış aylarında gece sıcaklıklarının artması ağaç gelişimini olumlu etkilemiş ve yaz dönemindeki olumsuz etkiyi bir dereceye kadar telafi etmiştir.

 

3. OTURUM: KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, İKLİM DİPLOMASİSİ VE İKLİM ETİĞİ

 

İklim Değişikliği Savaşımı Açısından İklim Etiği

Murat Türkeş

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, Türkiye

Konu çok geniş bir alanı kapsamakla birlikte, Yunanca “kişilik, karakter” anlamını taşıyan ‘ethos’ sözcüğünden türemiş olan etik, ahlaki ya da moral (törel) değerler dikkate alınarak tanımlanabilir. İklimin kendi doğal değişkenliği dışında değerlendirilmesi gereken insan kaynaklı iklim değişikliği (küresel ısınma, sıcak hava dalgaları, kuraklık, buzulların erimesi, kar örtüsünün azalması, deniz düzeyinin yükselmesi, yağış, nem, buharlaşma-terleme, rüzgâr rejim ve desenlerinin alansal ve zamansal değişimleri, vb.), günümüzün en önemli ve ciddi çevresel güvenlik ve etik konularından birisidir. Örneğin, ‘etik’ çok genel olarak “törel ya da ahlaki ilkeler dizgesi” olarak tanımlandığında, ‘iklim değişikliği etiği’ de “insan kaynaklı iklim değişikliği bağlamında, sorumluluklar (geçmiş, bugünkü ve gelecekteki), savaşım (ör. sera gazı salımlarını azaltma ve yutakları geliştirip artırma vb. yükümlülükler, politikalar ve önlemler), etkiler/sonuçlar, etkilenebilirlik/risk, uyum, sorumlulukların adil ve hakça paylaşımı, demokrasi ve insan hakları, bilim ve iletişime ilişkin törel ya da ahlaki ilkeler dizgesi” biçiminde tanımlanabilir.

Bu çalışmada, hükümetlerarası ve iklim diplomasisi bağlamı gözetilerek, iklim değişikliğiyle savaşım, iklim güvenliği ve etiği açısından, politika ve önlemlerin etkileri, bilim insanlarının ve basının (haberci, gazeteci, radyo, TV’ler, sosyal medya, vb.) genel etik sorumlulukları, küresel adalet (ör. tarihsel sorumluluklar, ortak ama farklılaştırılmış yükümlülükler, vb.), demokrasi ve insan hakları (eşitlik, hakkaniyet, yoksulluk ve gönenç, kadının durumu ve rolü, vb.) arasındaki ilişkiler ve kesişen konular çözümlendi.

 

İklim eyleminde devlet dışı aktörlerden biri olarak sivil toplumun rolü

Özlem Katısöz

Avrupa İklim Eylem Ağı, Climate Action Network Europe

Etkileri giderek artan iklim krizinin çözümü, hükümetlerin aldığından daha iddialı ve hızlı eylem gerektirmektedir. Bu açıdan baktığımızda iklim değişikliğine ilişkin çalışmalar hükümetlerin sorumluluk alanını aşmış ve devlet dışı aktörlerin katılımı ile iklim değişikliği ile mücadele konusu şirketlerin, şehir ve bölge idarelerinin, sivil toplum örgütlerinin sorumluluk alanına girmiştir.

Sivil toplum örgütlerinin rolü bilimin dilini halkın diline çevirerek tabandan bir talep yaratmak ve genellikle farklı çıkar gruplarının yönlendirdiği hükümetlere karşı geniş toplum kesimlerinin çıkarını korumaktır.  Kamuoyu yaratmak, izleme yapmak (watchdog) ve/ya meselenin tabana inmesini sağlamak konusunda önemli sorumluluklar üstlenirken bir yandan da birey ve kurumları harekete geçirerek ulusal ve uluslararası politikaların da istenen hız ve iddiaya ulaşmasını sağlamaktadırlar.

İklim değişikliğine ilişkin çalışmalar temel olarak azaltım ve uyum konusunda iki başlık altında toplanmaktadır. Azaltıma (iklim değişikliği ile mücadele için emisyon azaltımı, mitigasyon) yönelik çalışmalar fosil yakıtların terkedilmesi için uluslararası, ulusal ve yerel düzeyde sivil hareketleri kapsar ve bu hareketler bir yandan fosil yakıta dayalı yeni tesislerin yapılmasını önlemek, mevcut tesislerin kapatılmasını sağlamak, fosil yakıtlara ayrılan kamu kaynaklarının veya finans yatırımlarının iptali ya da yenilebilir enerji girişimlerinin desteklenmesi gibi faaliyetleri kapsar. Sivil toplum kuruluşları uluslararası düzeyde fosil yakıtı finanse eden bankaları izleyip ulusal düzeyde enerji politikalarına dair savunuculuk çalışması yürütürken yerel düzeyde fosil yakıtlı tesislerin izin süreçlerinin iptaline için kampanyalar yürütür. Benzer şekilde, uyum (iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklılık ve adaptasyon) alanında da hem uluslararası hem de yerel düzeyde girişimler bulunmaktadır. STK’lar yerel düzeyde toprakta karbon tutma yöntemlerinin uluslararası anlaşmalar düzeyinde başarılması için yerel bilgi, küresel eylemin birleştirilmesini talep eden küresel ağlar kurup, yerel düzeyde toprak ve orman koruma girişimleri ve kampanyaları yürütür.

 

İklim Değişikliğine Adil Uyum

Nuran Talu

Küresel Denge Derneği Başkanı

İklim değişikliğinin yoksulluğun azaltılması, gıda ve beslenme güvenliği, geçim imkanları, refah eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitliği, sağlık ve barınma gibi sosyal kalkınma unsurları üzerine geniş kapsamlı sonuçları olacağı üzerine literatürde fikir birliği vardır.

Mevcut eşitsizlikler ve sosyal adaletsizlikler, cinsiyet, yaş, geçim istikrarı, eğitim, göç gibi demografik ve sosyo-ekonomik etkenler; insanların iklim krizinin tehlikelerine karşı maruz kalma düzeylerini, duyarlılıklarını, etkilenebilirliklerini ve dolayısıyla dayanıklıklarını şekillendirmektedir.

İklim değişikliğinin bireyler ve toplumlar üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesinde nihai amaç; iklim değişikliğinin ülkelerin sosyal kalkınma hedefleri üzerindeki etkilerini analiz etmek ve yapılacak müdahalelerinin toplumun/bireyin etkilenebilirliklerini nasıl azaltılabileceğine, uyum kapasitelerini ve dayanıklılıklarını adaletli olarak nasıl arttırılabileceğine dair çözüm üretmektir. İklim değişikliğinin etkilerine uyum stratejileri ve eylem planlarında, sosyal ve ekonomik adaletsizliklere karşı risk altında olan grupların güçlendirilmesine odaklanılması, adil uyum koşullarının sağlanmasında ön koşuldur. İklim krizinin etkilerinin sosyal açıdan eşitsiz dağılımı bu şartlarda önlenebilecektir.

 

Rio’dan Paris’e İklim Diplomasisi ve Küresel İklim Değişikliği Savaşımındaki Rolü

Murat Türkeş

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, Türkiye

Yerküre iklimi ısınmaktadır ve iklim modelleri gelecek yüzyıl için önemli iklim değişikliklerinin olacağını göstermektedir. Bu da toplumlar için olumsuz sonuçlar yaratarak, ilerlemenin ve sürdürülebilir kalkınmanın önünde büyük bir engel oluşturacaktır. Bu yüzden, uluslararası toplum ve tek tek ülkeler, insan kaynaklı sera gazı salımlarındaki artışla bağlantılı iklim değişikliği tehdidini ve riskini önlemeye yönelik önemli bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır. Bugün için, sera gazlarının atmosferik birikimlerini insanın iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirecek bir düzeyde durdurmayı sağlayabilecek en önemli ve tek hükümetlerarası çaba Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir (İDÇS). BMİDÇS Kyoto Protokolü’nden beklenenler çok zayıf bir düzeyde gerçekleşmiştir. Kyoto sonrası dönemdeki sera gazı salımlarını azaltma/denetleme ve sera gazı yutaklarını geliştirme ve kuvvetlendirme yoluyla iklim değişikliği savaşımını sürdürmesi beklenen en sonuncu hükümetlerarası iklim rejimi ya da iklim diplomasisi ürünüyse Aralık 2015’te kabul edilen Paris Antlaşmasıdır. Paris Antlaşması’nın en önemli hedefi, “iklim değişikliğini tehlikeli düzeylerin (küresel ısınmayı 2 °C altında ya da 1.5 °C’de) altında sınırlandırmaya yönelik ‘gönüllü, isteğe bağlı ya da niyet edilen’ eylemleri ve yükümlülükleri düzenlemektedir.

Bu çalışmada, Haziran 1992’de Brezilya’nın Rio kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCED) öncesinden Paris’e ve günümüze değin iklim diplomasisinin gelişimi ve küresel iklim değişikliği savaşımındaki rolü tartışılacaktır.

 

4. OTURUM: KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’DE HALK SAĞLIĞI

 

İklim Değişimine Bağlı Olarak Leishmaniasis Vektörü Kum Sineklerinin Yayılış Alanındaki Olası Değişimler: Adana Örneği

M. Kirami Ölgen1, Doğukan Doğu Yavaşlı2, Yusuf Özbel3

1Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Bornova, İzmir ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ülke Ofisi, Ankara, Türkiye

2Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü, Kırşehir, Türkiye

3Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı, Bornova, İzmir, Türkiye

Kum sineklerinin vektörlüğünü yaptığı Leishmaniasis, ülkemizde viseral ve kutanöz olmak üzere iki farklı klinik formda görülmekte ve ülke çapında yayılım eğilimi göstermektedir.  Özellikle güney illeri bu hastalık açısından endemiktir. Adana da bu endemik illerden biridir ve her yıl ortalama 200 civarında olgu görülmektedir.

Vektör kaynaklı bir hastalığın riskini belirlemede vektörün varlığı aynı zamanda hastalık riskinin de bir fonksiyonu olduğundan, geliştirilen modellerin çoğu da vektör varlığının olasılığının belirlenmesine dayanan ekolojik niş modelleridir. Bu nedenle çalışma kapsamında gerçekleştirilen kutanöz leishmaniasis açısından riskli alanların belirlenmesi (Risk Modellemesi) için Bayes Maksimum Entropi ekolojik niş modeli kullanılmıştır. Modelin temeli vektör varlığı (presence) verisinin diğer çevresel değişkenlerle karşılaştırılmasına dayanmaktadır. Modelin uygulanmasında yirmi üç farklı çevresel değişken kullanılarak vektörün günümüzdeki yayılım alanı belirlenmeye çalışılmıştır. Son olarak 2050 ve 2070 projeksiyonları için Global Circulation Model’den IPSL-CM5A-LR, RCP olarak ise 2.6, 4.5, 6.0 ve 8.5 senaryoları için ekolojik niş modelleri oluşturulmuştur. Ardından modelin sonuçları coğrafi teknolojiler kullanılarak risk haritalarının oluşturulması ve vektör türlerin yayılışını belirlemek için kullanılmıştır.

 

İklim Değişikliği ve Sağlık

Raika Durusoy

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İzmir

İklim değişikliği, temiz hava, güvenli içme suyu, yeterli gıda ve güvenli barınma gibi sağlığın sosyal ve çevresel belirleyicilerini etkilemektedir. Aşırı sıcaklar, kalp, damar ve akciğer hastalıklarına bağlı ölümleri doğrudan arttırdığı gibi (Avrupa’da 2003 yazı sıcak dalgasında fazladan 70.000 ölüm), havada kirleticileri ve polenleri arttırarak dolaylı olarak da bu hastalıkları arttırmaktadır. Hava durumuyla ilişkili doğal afetler 1960’lardan sonra üç kattan fazla artış göstermiştir ve yıkımlarla sonuçlanabilmektedir. Su seviyelerinin artması göçlere, göçler de ruh sağlığından bulaşıcı hastalıklara birçok sağlık etkilerine yol açabilir. Su ve böcekler veya diğer canlılarla bulaşan hastalıkların dağılımı ve sıklığında değişiklikler yaşanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bir değerlendirmesine göre iklim değişikliğinin 2030-2050 yılları arasında her yıl 38 bini yaşlılarda sıcağa maruz kalma, 48 bini ishal, 60 bini sıtma, 95 bini de çocuklarda yetersiz beslenme nedeniyle olmak üzere yılda 250 bin fazladan ölüme yol açacağı öngörülmektedir. Daha iyi ulaşım, gıda ve enerji kullanımı seçenekleriyle sera gazlarının salınımını azaltmak, sağlığı geliştirecektir.

 

İklim Değişimi ve Yaşlı Sağlığı

M. Kirami Ölgen

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Bornova, İzmir ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ülke Ofisi, Ankara, Türkiye

İklim, sağlık üzerindeki en önemli coğrafi elemandır ve etkileri çok farklı açılardan ele alınabilir. Elbette iklimin değişimi de sağlığı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Nitekim ünlü tıp dergisi the Lancet, Mayıs 2009 sayısının kapağında iklim değişiminin 21. yüzyılın en önemli küresel sağlık tehdidi olduğunu söylemiştir. İklim değişimi farklı yaş gruplarını farklı yönlerden etkilemektedir. Bu gruplar içinde yaşlılar özellikle en fazla etkilenen gruplardan birini oluşturmaktadırlar.

Günümüzde toplam dünya nüfusunun %12’den fazlasını 65 yaş ve üstü oluşturmakta ve bu oran her geçen gün artmaktadır. İklimin yaşlı sağlığına etkileri, sıcak hava dalgaları ve diğer ekstrem hava olayları, hava ve su kirliliği, vektörlerle bulaşan hastalıklar, göç ve yer değiştirme gibi doğrudan veya dolaylı olarak olmaktadır.

Bu bildiride iklim değişiminin yaşlı sağlığı üzerine doğrudan ve dolaylı etkileri örneklerle verilmeye çalışılacaktır.

 

İklim Değişikliği, Ekspozom Kavramı, Çevresel ve Mesleki Maruziyetler ile İlişkili Astım, Allerji ve İmmunoloji Hastalıkları

Özlem Göksel

Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs, İmmunoloji ve Alerji Hastalıkları, İzmir, Türkiye

Son dekatlarda dünyada meydana gelen çevresel değişiklikler artan astım, allerjik ve immunolojik hava yolu hastalıkları, kanser dahil akciğer hastalıkları prevelansında rol oynamaktadır. Çevresel riskli maruziyetlerin kompleks yapısının anlaşılması hedefi yakın geçmişte Çevresel ve mesleki Hastalıklarda önemli yer alan yeni bir kavramı, “Exposome” konseptini ortaya çıkarmıştır. Ekspozom; bir bireyin döllenmeden organ ve hücre düzeyine uzandığı “Internal Exposome” ve doğumdan itibaren karşılaştığı spesifik ve nonspesifik harici tüm çevresel maruziyetleri içeren “External Eksposom” u kapsar. Epigenom ile etkileşime giren eksternal ekspozom astım dahil allerjik ve immunolojik hastalıkların ortaya çıkışlarını açıklamak için önemli bir gen-çevre etkileşim konseptidir.  Artan endüstrileşmenin neden olduğu hava, su ve toprak kirliliği ve küresel ısınma sadece direkt olarak değil, indirekt olarak da soluduğumuz havanın kalitesini değiştirmektedir. Atmosferin önemli doğal bioaerosolleri olan bitkiler ve mantarları eksternal ekspozom etkisi altında değişerek allerji ve immunoloji hastalıklarını başlatabilir ya da gidişlerini etkileyebilirler. Tüm organ sistemleri üzerinde kalıcı etkisi olabilecek solunan kimyasallar, fotokimyasal reaksiyonlar ile ortaya çıkan başta ozon olmak üzere zararlı irritant gazlar, yapısı değişmiş bioaerosoller en çok da onlarla ilk karşılaşan ve eliminasyonlarından primer sorumlu organ olan akciğerleri etkilemektedir. Bu konuşmada iklim değişikliğinin yol açtığı hava yolu epitel hasarı, oksidatif stresin neden olduğu hastalıklar, doğal ve edinilmiş immun sistemimizin “man-made” insan yapımı eksternal ekspozoma verdiği değişen yanıt ve bu hızla hayatımıza giren değişikliklerden hastalarımızın kendilerini koruyabilmeleri için tasarlanmış olan ulusal hava kalitesi izleme ağı (https://www.havaizleme.gov.tr/) ve Ege Üniversitesi Polen Allerji Bülteninden   (https://polenalerji.ege.edu.tr) bahsedilecektir.

 

İstanbul'da Sıcaklığın Solunum Kaynaklı Hastane Başvurularına Etkisi

Özkan Çapraz

İstanbul Teknik Üniversitesi, Meteoroloji Bölümü, İstanbul, Türkiye

İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri şu anda dünyanın en önemli konularından biridir ve her geçen gün daha da dikkat çekmektedir. 2010 ve 2015 Avrupa sıcak hava dalgaları ve 2016 ve 2020 Kuzey Yarımküre yaz mevsimi sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olayları, son yıllarda hava ile ilişkili sağlık etkilerine ilgiyi çekmiştir. 2021 yılının yaz ayları, Türkiye'de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de en sıcak ve bunaltıcı yaz dönemlerinden biri olmuştur. Bu çalışmada, İstanbul'da ortalama sıcaklık ile solunum yolu hastalıkları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için İstanbul'da solunum yolu hastalıkları nedeniyle (Mart 2013 - Aralık 2017) günlük hastane başvuruları ile görünür sıcaklık arasındaki ilişki araştırılmıştır. Sonuçlar, yüksek sıcaklıkların daha yüksek hastane başvuruları ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir.

 

 

Afişte yer alan resim: Tele 1, 2021. İklim değişikliği Türkiye’yi koronavirüsten daha sert vuracak.


Ege Üniversitesi

EGE ÜNİVERSİTESİ